top of page

TIP/AFRİKA/SOYKIRIM/İNSAN DENEYLERİ TARİHİNDEN BİR KESİT

İNSAN DENEYLERİ


Robert Koch ve Afrika'daki doktorların suçları


26.12.2020 Julia Amberger


Sömürge dönemlerinde araştırmacıların Afrikalılarla, özellikle de Almanlarla vicdansız deneyler yapması yaygındı. Robert Koch, hasta insanları toplama kamplarına zorla topladı ve üzerlerinde panzehir denemeleri yaptı. Kolonyal tropikal tıbbın acımasızlığı bugün hala etkili.


Sekiz yıl önce Ahmat Hassan hala Çad'da yaşıyordu. Sahra'nın kenarında 8.000 nüfuslu bir köy olan Gouro'da Eğitim Bakanlığı için çalıştı. Öğle vakti iki Toyota pikabı geldi, sandıklar şırıngalar ve şişelerle dolu. İçeride, Sağlık Bakanlığı tarafından köydeki çocukları menenjite karşı aşılamak için eğitilmiş on kişi vardı.

''Bu tim 1-15 yaş aralığında 500 çocuğa aşı yaptılar. Kısa süre sonra 3 çocuk hastalandı ve durumları ağırlaştı. Kafalarını tutamıyorlar, kusuyorlardı ve ishal olmuşlardı. Buna rağmen üç gün devam ettiler.''


500 çocuktan 106'sı hastalandı. bunlardan 40 çocuk ağır hasta oldu diyor Hassan. Ebeveynleri onları 250 km uzaklıktaki hastaneye götürdüler. İki hafta sonra Devlet başkanı ziyarete geldi. Başkent N’Djamena'daki iki hastaneye 38 çocuğu ve daha ileri tetkikler için Tunus'a yedi çocuğu gönderdi, bunu rejimin bir belgesi kanıtlıyor. Fakat bu durumun sebebini araştırmak yerine başkan hastanenin etrafını askerle kuşattı.


''Çocuklar N'Djamena hastanesine geldiklerinde, gazetecilerin haber yapmalarını engellediler, bir şeyler sakladıklarını düşündük''


Gouro'da 2012'de gerçekten bir aşı skandalı mı yaşandı?


Hassan vatandaş gazetesi “la voix” için bir makale yazdı. Aşılama kampanyasını destekleyen Bill ve Melinda Gates Vakfı'na bir e-posta. Hükümete e-postalar. hepsi başarısız. Hassan, MenAfriVac aşısının soğuk zincirinin kırıldığından ve sonuç olarak çocukların hastalandığından şüpheleniyordu. Resmi açıklamaya göre çocuklar çoktan iyileştiler fakat Hassan'a göre durum böyle değil.


Hassan şu anda Londra'da çevirmen olarak yaşıyor. 12 Aralık 2012'de Gouro'da yaşananlar onun için bir aşı skandalı. O soruyor: Neden kimse cevap vermedi? Afrika'da Avrupa'dakinden farklı kurallar mı geçerli? Resmi açıklamalara inanmıyorum.


''Biz buna şöyle bakıyoruz, DSÖ bir şeyler saklıyor ve bizim Rejim - ve bu büyük sürpriz - onlar birlikte iş yapıyor. Hangi ilgiden kaynaklı? Oysa devlet bizi korumak, bize yardım etmek için ve eğer bir aşı skandalı olmuşsa, bakım ve paraya ihtiyaç vardır, sebepleri araştırılması ve çözüm bulunması gerekir.''

Farma şirketlerine, uluslararası para kaynaklarına ve Çad rejimine güvenen çok değil. Onaylanmamış, illegal bir aşıyı yapabileceklerine dahi inanıyorlar. Oysa bunun kanıtı bile yok.


GÜVENSİZLİĞİN KÖKLERİ SÖMÜRGE DÖNEMLERİNDE YATIYOR


Bu aynı zamanda Başkan İdris Deby'nin politikalarından memnuniyetsizliğinden de kaynaklanıyor olabilir. Fakat güvensizliğin kökleri daha derinde. Sömürge döneminde, Avrupalı ​​doktorlar Afrika'daki insanları araştırma amacıyla istismar ettiler ve böylece itibarlarına ulaştılar.


Robert Koch, 1903, Bulawayo'dan: “Biz o kadar titiz çalıştık ve rekabet o kadar büyük ki artık orada araştırmaya değmez. Fakat burada, dışarıda, bilimin altını sokaklarda yatıyor. Afrika'ya yeni geldiğimde ne kadar çok yeni şey gördüm ve öğrendim!''


Heidelberg Üniversitesi Tıp Tarihi ve Etik Enstitüsü eski başkanı Profesör Wolfgang Eckart:

''Bu araştırmada beni en çok şaşırtan şey, bu genç doktorların çoğunun kolonyal periferideki yaşam koşullarını iyileştirmekle pek ilgilenmemesi, araştırmaya katılarak sömürge çevresinde ilaç deneyleri yapmaya yönelik hırslı planları olmasıydı. Yani anavatanlarında ilaç deneyleri yapmaya ilgi duymalarıydı''


Eckart, eski Afrika kolonilerindeki Alman doktorların zulmünü yeniden inşa eden ve bunları 1997'de ''tıp ve sömürge emperyalizmi - 1884 - 1945 Almanyası'' kitabında yayınlayan ilk Alman bilim adamıydı.


TIP AFRİKANIN SÖMÜRÜLMESİNDE KİLİT ROL OYNADI


''Araştırılması gereken bir sürü hastalık vardı. Malaria gibi ateş ve enfeksiyon temelli bir çok tropik bölge hastalığı afrikalıların yaşamlarını zorlaştırıyordu. Tüm bunlar Tıp için yeni meydan okumalar olarak gerçek amacına hizmet imkanı veriyordu: hazinelerin mümkün olduğu kadar kolay ve ucuz şekilde sömürülmesini temin etmek''


Yani tıp, afrikanın sömürülmesinde kilit role sahipti. Tıbbın ilerleme çalışmaları olmadan Afrika'nın her yeri keşfedilemez ve sömürülemezdi. En ünlü tropikal tıp uzmanları, özellikle Nobel Ödülü sahibi Robert Koch Almanya'dan geldi. Robert Koch, gençliğinden beri, örnek aldığı Alexander von Humboldt gibi gezgin bir araştırmacı olmak istiyordu. Sömürge efendiliği ile birlikte bu rüyası gerçekleşti. 1883'te 39 yaşındayken ölümcül bir salgının izinde ilk tropikal tıbbi keşif gezilerinden birine eşlik etti.


KOLERA BAKTERİSİ AVI


''Sömürge arşivlerinden anladığımız kadarı ile 19. yüzyılda bir çok global salgın oldu. Bir çok epidemiolog ve John Snow, Louis Pasteur ve Robert Koch gibi biologlar tedavi araştırmaları yaptılar. Mısır'da kolera salgını olduğunda, Robert Koch Bakteriyi izole edebilmek amacı ile Alexandria'ya gitti.''

Ne var ki bunu başaramadı diyor Berlin, Max-Planck-enstitüsünden bilim tarihi bölümünden Dr. Edna Bonhomme, kendisi o zamanların sömürge kolonileri dahilinde Robert Koch'un araştırma projeleri ile ilgilenmiş. Kolera epidemisi hız kaybetmeye başladığında Koch Hindistana gitti. Orada bulaşma yollarını tanımladı ve böylece mükemmel bir enfeksiyon uzmanı olarak ününü pekiştirdi. Fakat aynı zamanda, her ne pahasına olursa olsun, bilimsel deneyimleri tarafından güdümlenen narsistik bir araştırmacı olarak!


UYKU HASTALIĞI KOLONYAL ALTYAPIYI TEHDİT EDİYOR


Kısa süre sonra Robert Koch, zamanının yarısında seyahat ediyordu: Güney Afrika, Alman Doğu Afrika, 1906'da Alman hükümeti adına Victoria Gölü'ndeki Sese Adaları'na iki yıllığına taşındı. Orada uyku hastalığının, bir kaç yıl içerisinde, Uganda'da çeyrek milyon insanın ölümüne neden olan bir bulaşıcı hastalık buldu.

Edna Bonhomme:


'' Hastalık, sineklerla taşınan ve bulaştırılan bir parazitten kaynaklıydı. Sadece insanlar değil Hayvanlarda muzdaripti, yavaş yavaş ilerleyen bir hastalıktı bu. Uyku hastalığı ''gizemli'' olarak kabul ediliyordu. 20. yüzyılın başlarında doğu ve merkezi Afrika'da bir epidemi'den bahsediliyordu. O zamanlar bir ilacı yoktu. Hastalık ölümle sonuçlanabiliyordu, özellikle de tedavi edilmediği zaman. Bu nedenle sömürge efendileri yeteri kadar işçi bulamazlar diye endişe ediyorlardı!''


Sömürge yöneticilerinin altyapıyı genişletmek için acilen onlara ihtiyacı vardı. Bu nedenle, komşu bölgelerin sömürge güçleri, bir salgının sömürge projesini krize sürükleyebileceğinden korkuyorlardı. Tsetse sineğinden adını alan 'sese adaları'' Britanya'ya aitti ve kolonial güçler tıp alanında da rekabet ediyorlardı. Ancak sömürgecilik aynı zamanda bir Avrupa projesi olarak görülüyordu. Bu yüzden birbirlerine yardım ettiler.


ARSENİK İÇEREN AJAN ATOKSİL İLE DOZAJ TESTLERİ


''Koch, ünlü bir bilimadamı olarak britanya yetkilileri tarafından davet edildi. Dünya çapında en iyi ve en sevinilen araştırmacıydı. Bu hastalığa karşı o bir ilaç bulamazsa, başka kim bulabilirdi ki! Koch, bir oyuncu olan karısını ve bir çok asistanını yanına aldı. İhtiyacı olan her şeye sahipti, güç sahibiydi, saygındı ve Britanya sömürge bakanları tarafından saygı görüyordu.''


İlaç olarak Arsenik içerikli Atoksil'i denedi. Yüksek dozlarda zehirli olduğu bilinen bir şeydi. Buna rağmen 1 grama kadar, dozu yavaş yavaş artırdı, düzenli aralıklarda 7-10 gün boyunca iğne yaparak kullanıyordu ve böylece binlerce insanın ağrılarını, kör olmalarını ve ölmelerini göze alıyordu.

''Bu deneyler Almanya'da hayvanlar üzerinde yapıldı. İnsanlar üzerinde yapılması yasaktı. Fakat Afrika'da Koch insanları araştırma objeleri olarak kullandı, hem de Almanya'da asla izin verilmeyecek yollarla''


TOPLAMA KAMPLARINDA SİSTEMATİK İNSAN DENEYLERİ


Koch, günde ortalama 1000 hastayı inceleyebilmek için onları ''toplama kampı'' denilen yerde izole ediyordu: Fırtınada savrulan sazdan kulübeler ve ilkel çadırlardan oluşan bir koleksiyon. Hiç birinde yeterli battaniye ve temiz su yoktu, çoğu zaman yemek olarak yalnızca tuz ve un bulunuyordu. Yalnızca bu koşullar nedeni ile kaç insanın öldüğünü kimse bilmiyor. Toplama kampları yalnızca Sese adalarında değil, salgını yenmek için Avrupalı doktorların gittiği her yerde vardı. Wolfgang Eckart, bu tutuklu insanların çoğunun enjeksiyon deneyleri için kullanılmış olduklarını ortaya çıkardı.


''Halk güvensizdi ve bunun nedeni vardı. Bu, özellikle uyku hastalığı ile enfekte olduğu düşünülen çok sayıda Afrikalı insanın bu tür kamplarda bir araya getirildiği Batı Afrika'daki uyku hastalığı için geçerliydi. Ayrıca, kaçmayı imkansız kılan bir durumda üzerlerinde terapötik deneyler denilen insan deneyleri yapmak için toplama kampları da deniyordu. Ve bir doktor bunu şöyle ifade etmişti: bizim için ilk etapta önemli olan, yaşayanların sayısını artırmak değil, ilacın dozunu en az ölüme neden olacak şekilde ayarlamaktı!''


ALMAN DOKTORLAR, DAHA SONRA YAHUDİLER ÜZERİNDE MÜKEMMELLEŞTİRDİKLERİNİ, AFRİKALILAR ÜZERİNDE TEST ETTİLER


Sömürge tıbbı zor durumda olan insanlara yardım etmiyordu. Koloninin ekonomik yükselişine ve Alman bilimi ve ilaç endüstrisi için yeni bilgilere hizmet ediyordu. Bu yüzden sömürge doktorları, insanlara sebepsiz yere aşırı derecede acı veren yağ ve tuz çözeltileri enjekte ettiler veya orada ne kadar süre hayatta kalabileceklerini görmek için onları çölde bıraktılar. Onlarca yıldır bu korku hikayeleri toplama kamplarında Nazi rejiminin suçlarının arkasına gizlendi. Bu arada, Alman doktorlar daha sonra Yahudiler, eşcinseller ve siyasi muhalifler üzerinde mükemmelleştirdikleri şeyi Afrikalılar üzerinde denediler. Eckart:


'' II.Dünya Savaşı'ndaki imha kamplarıyla veya Nasyonal Sosyalist diktatörlük dönemindeki diktatörlükle doğrudan benzerlikler yoktur. Fakat orada olanların yapısına baktığınız zaman: özgür olmamanın bir özel durumu, tam bağımlılık, mutlak bütünlüğünde fiziksel tam bağımlılık, Ölümlerin göze alınması gibi unsurlar dikkate alındığında, bu toplama kamplarının sonraki ölüm kampları ile benzeştiklerini görebiliyoruz. Üzerine bir de personelin sürekliliği geliyor.''


TROPİKAL TIP UZMANLARINDAN ''NAZİ SUÇLULARINA'' KADAR KİŞİSEL SÜREKLİLİKLER


Örneğin Claus Schilling: 1905'e kadar Togo'da yerliler için bir uygulama ve onlar üzerinde şüpheli deneyler yaptı. Daha sonra tropikal hastalığa karşı bir ilaç bulmak için İtalya'daki akıl hastalarına ve Dachau toplama kampındaki 1000'den fazla mahkuma sıtma bulaştırdı. Sonuna kadar acımasız girişimlerinin iyi bir amaca hizmet ettiğini iddia etmesine rağmen, 1945'teki Dachau muhafızlarına karşı açılan davada ölüm cezasına çarptırıldı.


''Schilling başlangıçta masumiyetini protesto etti ve tüm bunların iyi bir amaca hizmet edeceğini söyledi, ancak aniden test protokolleri ortaya çıktığında ve testlerinin tüm acımasızlığı oldukça belirgin hale geldiğinde mahkeme huzurunda sinir krizi geçirdi ve böylece bir suç kabulü ve suç yeteneğinin varlığı belirgin oldu ve cezalandırıldı''


Ya da Kaiser Wilhelm Enstitüsü'nün kurucusu IRK hijyenisti Eugen Fischer. Nijerya'daki beyaz kolonyal yöneticilerin ve siyah kadınların çocuklarını görünce o kadar şok oldu ki onları zorla kısırlaştırdı. 1937'de, Rheinland'daki Alman kadın ve Fransız askerlerinin 500 ila 800 çocuğunu kendi iradeleri dışında acımasızca yöntemlerle kısırlaştırdı. Oysa bu, o zaman bile Almanya'da yasadışı idi.


Veya ırkçı bir fanatik ve Ulusal Sosyalist hareketin sözcüsü Ernst Rodenwaldt.


"Ve Heidelberg Bilimler Akademisi'nin bir üyesi olarak Ernst Rodenwaldt'ın 1945'ten sonra küresel tıbbi sorunları ele alan bir bölüme başkanlık ettiğini de düşünürseniz, bugün alay konusu gibi görünüyor."

1965'teki ölümüne kadar, kalkınma yardımlarında askeri sağlık hizmeti ve Federal Ekonomik İşbirliği Bakanlığı için danışman olarak çalıştı.


ALMAN TOGO KOLONİSİNDE ÇİÇEK HASTALIĞI AŞISI FELAKETİ


1909'dan 1913'e kadar o zamanlar Alman kolonisi olan Togo'da toplu çiçek hastalığı aşıları yaptı. Yüzlerce insan, tüm aşılananların ortalama %5-10'u 1911 yılında bir dahaki salgında öldüler, çünkü yapılan aşıların etkisi yoktu. Eckart:


''Bu durum onun koloni içerisinde kötü anılmasına neden oldu ve Afrika halkları içerisinde emsali görülmemiş bir aşı yorgunluğuna, aşı düşmanlığına yol açtı. Batı tıbbının düşmanca olup, faydalı bir tıp olmadığı yönündeki şüpheleri haklı çıkardı. Haklı olarak defalarca, Afrikalıların bedenlerinde, başka amaçları olan deneyler yapıldığı izlenimi kazandı.''


Çiçek aşısı ve tuzakları iyi araştırılmıştı. Kraliyet bölgesinde çiçek aşısı 1874 yılından itibaren zorunluydu. 1900'ün başında, aşı Dresden'deki Kraliyet Enstitüsü'nden gemilerle Togo'ya gönderildi. Togo'ya vardığında bu aşılar çoğunlukla artık bozulmuş oluyordu. Bu nedenle, 1902'den itibaren, koloni doktorları canlı aşıyı bulundukları yerde buzağı lenflerinden kendileri üretmeye başladılar. Ama bunu yirmi nesil boyunca yaptılar, böylece sonunda aşılamanın bir daha etkisi olmadı. Şart olan etkenlik denemesini öylece bıraktılar. Bir sürü ölen insanın sebebi olarak basitçe aşılanan insanlarda söz konusu olan şeyin, patojenin çok inatçı özel bir formu olduğunu söylediler. Yerlilerin güvenini ise çoktan kaybetmişlerdi, öyle ki ilk başlarda aşı için sıraya giren yerlileri artık zorlamaları gerekiyordu.


EBOLA SALGININDA DA ZORUNLU TEDAVİ


Chernoh Bah, bu gibi davaların bugün işlemeye devam ettiğine inanan biri: ''Kongo'da son ebola salgınında da insanların bir tedaviye zorlandıklarından şikayet ettikleri bir durum vardı''


Sierra Leone'den sosyolog, araştırma yapan genç Afrikalı nesildendir. O, Liverpool enstitüsü tıpçılarının malaria gibi tropik hastalıkları araştırdıkları ve avrupanın salgınları için ilaçları test ettikleri Sierra Leone'nin eski İngiliz himayesinde büyüdü. 2014/2015 Ebola salgınında, araştırmacılar, doktorlar ve gönüllülerin batıdan Sierra Leone'ye akın ettiklerinde, geçmişin bugüne kadar insanları nasıl duygusal etkilediğini ve güvensizliğin ne kadar çabuk oluşabildiğini gördü:


'' Freetown'daki bir tedavi merkezinde, Ebola hastalarına 'sözde' onları iyileştirmek için, kalp ilacı Amiodaronun verildiği bir durum biliyorum. Sonra doktorlar ve hasta bakıcılar boykot yapmışlardı. Onlar, bu merkezde yanlış tedavi nedeniyle bir çok insanın öldüğünü söylüyorlardı''


EBOLA İÇİN ONAYLANMAMIŞ İLAÇLARLA TEDAVİ GİRİŞİMLERİ


Normalde kardiyak aritmiler için kullanılan ilaç, Hannover'deki bir Alman laboratuvar çalışmasında Ebola'ya karşı da etkili oldu: Muhtemelen Amiodaran virüsün hücrelere girişine engel oluyordu. Fakat bu fareler üzerinde bile test edilmemişti.


Bu nedenle DSÖ ve Sierra Leone'deki hükümet, etkili bir panzehir olmadığı sürece Ebola'ya karşı uygulanabilecek ilaçlar listesine müstahzarı koymadı.


Lakka tedavi merkezi İtalyan STK "Acil Durum" tarafından işletiliyordu. Hastabakıcılar Britanya'dan gönüllülerdi. Denemeleri gün ışığına çıkardılar çünkü yüksek dozlu enjeksiyonlar bazı hastalarda solunum hastalığına ve iltihaplanmaya ve% 67'lik bir ölüm oranına neden oldu. Diğer tedavi merkezlerinde Ebola enfeksiyonlu hastaların ortalama %50-60'ı öldüler.


Merkez bunun üzerine yalnızca testleri durdurdu hepsi o kadar, mahkeme olmadı, tazminat ödenmedi. Bah, bu yüzden insanların istismara uğradıkları izlenimine sahip olduklarını söylüyor - tıpkı o zamanlar sömürge doktorları mevzusunda olduğu gibi. Beyaz doktorların ve araştırmacıların, afrikalılara yardım etmek istemedikleriniz, yalnızca onlardan çıkar elde ettikleri düşüncesi o insanların derin psikolojilerine yerleşmişti. Özellikle de insanlara bu geçmişi hatırlatan olayların olduğu bölgelerde.


GÜVENSİZLİK COVİD 19 ZAMANINA KADAR DEVAM EDİYOR


'' Bugün hikayeler Batı Afrika, Gine, Sierra Leone, Liberya'da dolaşıyor; Tanıklar, ebola tedavisi için uygun olmayan ilaçların kullanılması nedeni ile ailelerin nasıl öldüklerini anlatıyorlar. Covid hastaları, batı doktorlarının (oralarda dürüst doktorlar olmadığı için değil), işin içinde olduklarını bilmeleri onlara bu güvensizliği tekrar hatırlatacaktır.


2015, batı Afrika'da büyük ebola salgını sonrasında Chernoh Bah bilimadamı oldu. Enfksiyon zincirini, ilk enfekte komşu ülke Gine'ye kadar takip etti. 2000 insanla söyleşi yaptı. Ve Batılı araştırmacıların ve hükümetinin eylemlerini eleştirdiği bir kitap yazdı. Northwestern Üniversitesi'nden bir profesör, Amerika Birleşik Devletleri'ndeki okumaları sırasında onun farkına vardı, ona doktora yapmayı teklif etti ve 2016 yılından beri oğlu ile birlikte Chicago'da yaşıyor.


'' Şimdi hapishanelerde tıbbi deneylerin tarihi ve tropikal tıp araştırmalarının uygulanması üzerinde çalışıyorum. İngiliz bilim adamları tarafından Sierra Leone ve Batı Afrika'nın bazı bölgelerinde gerçekleştirilen deneylerle ilgileniyorum ama aynı zamanda patojenler ve hastalıkların kökeniyle ilgili ulusötesi çalışmalarda yer alan diğer Avrupalı ​​doktorlarla''


LİVERPOOL TROPİKAL TIP OKULU'NUN MAHKUMLAR ÜZERİNDE YAPTIĞI DENEYLER


Araştırmasının odak noktası, Birinci ve İkinci Dünya Savaşları sırasında Sierra Leone'dir. İngilizler orada yerel yöneticiler aracılığıyla güçlerini kullandılar. Hurma yağı, kahve ve kakao ihraç ettiler ve 1930'lardan itibaren elmas da ihraç ettiler. Ve Sierra Leone'u Laboratuar olarak keşfettiler: 1899'da tropikal tıp uzmanı Ronald Ross, sıtmanın Anopheles sivrisineği tarafından bulaştığını keşfetti. Robert Koch Enstitüsü'nün İngiliz mevkidaşının kurucusu Alfred Jones, 1921'de başkentte bir şube açtı.


"Liverpool Okulu'nun Sierra Leone'de bir laboratuvarı vardı ve Liverpoollu bilim adamları uyku hastalığı, nehir körlüğü ve karasu ateşi ile ilgili bazı deneylere katıldılar."


TUTUKLU İNSANLAR VE TAVUKLAR ÜZERİNDE KARŞILAŞTIRILMALI DENEYLER


Deneyleri öncelikle düzenli olarak tropikal hastalık salgınlarından muzdarip olan hapishane mahkumları üzerinde gerçekleştirdiler. Ayrıca, o zamanlar Avrupa'da da yaygın olan kırmızı dizanteri gibi bağırsak hastalıklarıyla mücadele etmek zorunda kaldılar. Bu, Avrupa'daki İngiliz hükümetine uygun geldi. Kimyager Harrison Martindale, Emitin panzehirini geliştirdiğinde, Sierra Leone'deki Liverpool Okulu'ndaki doktorlar, bunu, Birinci Dünya Savaşı sırasında Kamerun ve Togo'da İmparatorluk için Almanlara karşı savaşan Afrikalı askerler üzerinde test ettiler. Yan etkiler; Bulantı ve kalp problemlerini göze aldılar ve daha sonra mahkumlar üzerinde testlere devam ettiler.


Chernoh Bah, 1914'ten 1964'e kadar hapishane dosyalarını kullanarak, şu anda otellerin bulunduğu hapishane alanında bir zamanlar hangi deneylerin yapıldığını yeniden araştırıyor.

İnsanların daha yüksek ve daha düşük ırklara bölünmesinin hüküm sürdüğü, Avrupa'da Nazi imha savaşından önceki yıllardan özellikle hain bir örnek:


Araştırmacılar, bireyler üzerinde deneyler yaptılar ve ardından bunları tavşanlar, sıçanlar ve tavuklar üzerinde tekrarladılar. Ayrıca işsiz mahkumlar için ne tür bir eğitimin daha iyi olduğunu bulmak için tavuklar üzerinde bir çalışma yaptılar. İnsanları tavuklarla karşılaştırarak inceledikleri hapishanede diyet ve fiziksel aktivite arasındaki ilişkiyle ilgiliydi. "


Sağlıkları zarar görürse, etkilenenlerin torunları teorik olarak bugün mahkemeye gidebilir. Etik ilkeleri ihlal ettiği için İngiltere'yi kendi ülkenizde veya Avrupa'da dava edebilirsiniz. Ama bunu kimse yapmadı. Çoğu insan bu deneylerden haberizdi diyor Bah. O, Liverpool'a giden ve enstitünün bodrum katında Sierra Leone'den 21 kutuyu açan ilk kişi oldu. Bu kutular tutukluların sağlık durumları ile ilgili protokollerle, hapishanelerdeki hastalık salgınları ve kullanılan ilaçları anlatan belgelerle doluydu.


ONAYLANABİLİR VE ONAYLANAMAZ DENEYLER ARASINDAKİ SINIR BELİRLENMEMİŞTİR


“Uluslararası düzeyde elbette insanlara zarar vermemeniz gerektiğini söyleyen bir çoğunluk var. Ancak deneyler sorunu, bir BM insan hakları girişimi gibi kodlanmış olmak zorunda değiller. Birisi başka biriyle deney yaparsa, bu bir tür serbest kategoriye girer, ancak tıbbi deneyleri kendi başına etkileyen açık bir uluslararası kural yoktur. "


Tıp tarihçisi Edna Bonhomme şöyle inanıyor: neyin bir deney ve neyin problem olduğu konusunda fikir birliğine varmak zordur. 70'li yıllardan Simbabwe'den bir örnek: O zamanlar Kontraseptif Depo-Provera klinik olarak kadınlar üzerinde test edildi. Onay alındıktan sonra sömürgeci rejimler tarafından dağıtıldı. Fakat ''gönüllülük'' esasına dayalı değildi:


''Çiftlik sahipleri kadınları bu ilacı kullanmaya zorladılar. Onlar çoğu zaman bu ilacın kendilerine ne yaptığını bilmiyorlardı. Afrika kıtasındaki siyah kadınların üremesini önlemek için zorla dağıtılan bir uyuşturucu örneği, çok fazla insan olduğu gerçeğine paralel olarak, bazı insanlar için o kadar da kötü olmayabilir. Ancak daha fazla düşünen diğer insanlar, bunun Afrikalı kadınlara uyuşturucu vermeye zorlamak için bir tür genişletilmiş girişim olduğunu söyleyecektir.


ABD'DE AFRO-AMERİKALI KADINLAR ARASINDA AŞI ŞÜPHECİLİĞİ ÖNEMLİ ÖLÇÜDE ARTTI


Afrika kıtası üzerine yaptığı araştırma sırasında Edna Bonhomme, insanların bir bütün olarak bugün Batı tıbbının değerini anladıkları izlenimine sahipti. Ancak, ilaç firmaları işin içine girdiğinde, yan etkiler konusunda bilgilendirilmediklerinde veya tedavi aramaları için baskı gördüklerinde hassas tepki verdiler. O zaman güçlülerin oyuncak topu olma hisleri tekrar tetikleniyordu.


Bu yalnızca Afrika için geçerli değil: Pew Araştırma Merkezi'nin Eylül ayında yaptığı bir araştırmaya göre, Amerika Birleşik Devletleri'ndeki tüm Afrikalı Amerikalıların yalnızca yüzde 32'si Covid-19'a karşı aşılanacağını belirtti - beyazların yüzde 52'si - Oysa onlar özellikle daha fazla covid enfeksiyonu oluyorlardı. Bunun nedeni olarak Tuskegee Frengi Çalışması sırasında siyahlara karşı sistematik ırkçılığı ve tacizi gösterdiler. 399 Afrikalı-Amerikalı arazi kiracısı, 1932-1972 yılları arasında ABD Halk Sağlığı Servisi tarafından yapılan bir deneyin kurbanıydı. Bilgilendirme olmadan, onay olmadan, tedavi olmadan bir tedavi yöntemi olsa bile! Güveni tekrar kazanmak kolay olmayacak diyor Bonhomme:


'' O insanlar, içinde yaşadıkları dünyanın, siyahilere karşı olmadıklarını görmek zorundalar. Bu, bazı insanlar için, bir aşının veya aşı testinin afrikalı-amerikalıların iyiliği için olduğuna inanmıyorlar demek oluyor. Çünkü onlar bir çok diğer alanda ihmal ediliyorlar. Afrika kıtasındaki diğer insanlar için diyebiliriz ki: Avrupalıların rahatça Afrikaya gidebildikleri gibi, neden Afrikalılar da rahatça Avrupaya gidemiyorlar? Tüm bunlar, bu insanların öne sürdükleri şeyler. Bu insanlar sınır rejimlerinin fonksiyonu, tazminatlar, gıda, güç ve hareket özgürlüğü bakımından eşit muamele görmüş olsalardı, bilime de güvenirlerdi''


AFRİKA'DAKİ TIP ZULMU İNSANLARIN BİLİNCİNDE YAVAŞ YAVAŞ BELİRİYOR


Afrika'da kaç insan son yüzyılda Tıbbın kurbanı oldu?

Sömürgeci rejimlerin emrinde kaç insana test yapıldığı ve kaç insanın öldüğüne yönelik rakamlar bulunmuyor. Yıllarca Nazi zamanının suçları devam etti. Edda Bonhomme ve Chernoh Bah'a göre, adalet ve bilginin tazelenme zamanı geldi.


"Tıbbi ve bilimsel ilerlemenin tarihi, problemlerden ve sürekli deneylerden bağımsız değildir. Bu deneyimlerin tekerrür etmediğinden emin olmak için o zamanlar ne olduğunu bilmemiz gerekiyor. "

Sömürge döneminde insan deneylerinin kurbanı olan ve mahkemeye giden tek Afrikalı etnik grupların torunları Namibya'dan gelen geleneksel Herero ve Nama liderleridir. 2017'de ABD'de, 20. yüzyılın başlarında Alman birliklerinin işlediği soykırım nedeniyle Almanya'ya dava açtılar. Şikayet ayrıca Alman doktorların toplama kamplarında yaşayan Herero mahkumları üzerinde tıbbi deneyler yaptığını da belirtiyor. Hâlâ bunun için tazminat talep ediyorlar. ABD mahkemesi 2019'da soykırım davasını reddetti.

















Tanıtılan Yazılar
Daha sonra tekrar deneyin
Yayınlanan yazıları burada göreceksiniz.
Son Paylaşımlar
Arşiv
Etiketlere Göre Ara
Bizi Takip Edin
  • Facebook Basic Square
  • Twitter Basic Square
  • Google+ Basic Square
bottom of page