top of page

SAHTE ÖZGÜRLÜK ALGISI YARATMA SANATI: BİYOPOLİTİKA

Mart 2020 öncesi çoğunluk tarafından bilinmeyen bir kavramdı ''küresel ajanda''

Pandemi kapsamında plandeminin izah edilebilmesi için sık sık karşımıza çıkmaya başladı ve aslında bu iyi bir şey. Plandemi yalnızca kötü şeyler yapmadı bana göre, yıllardır mücadelesini verdiğimiz, anlatmaya çalıştığımız bir çok kavramın sorgulanması ve tanınması için itici güç oldu, insanlar ister istemez kendilerini geliştirmek zorunda kaldılar.


Neyse, biz konumuza dönelim, Biyopolitika küresel ajanda tarafından, insanın kendine has yani her bireyin eşsiz benzersiz yaşamını yönlendirebilmek amacı ile kullanılan mekanizmaların tamamıdır. Özel yaşam kontrolünü ''özgürlük'' örtüsü altında yapar.


Yaşayanların yönetimi de diyebileceğimiz biyopolitika Michel Foucault'ün konseptidir. Teknolojinin hedefli kullanımı, pratik uygulamalar, ırklar ve stratejiler üzerinden ''gücün'' mantığını insanın günlük yaşamında aktif etmek ve tutmakla ilgilenir.


Bu konsept, sınıfları ayırmak, özel mülkiyet hakları üzerinde söz sahibi olmak ve yaşam kaynaklarının sömürülebilmesi için gücün tek başına yeterli olmayışını tanımladı. Sömürülenler tüm kuralları gönüllü olarak kabul etmeli ve gönüllü olarak kullanmalıydılar.


İnsan bilincine monte edilen bir faktör olarak biyopolitika insanların gücü etkili ve uysalca kabul etmelerini sağlar ve gerçekten de insanlar tüm bu kuralları severek uygulamaya başlarlar.

Böylece gerçekten insan çeşitliliğine rağmen doğuştan başlayarak tüm insanlar üzerinde uygulanan sayısız pratik bulunmaktadır. Bu pratikler istenilen mantığın ve değerlerin insan düşüncesinde filizlenmesini sağlamaktadır.


Konuyla ilgili olarak bu kavramın yaratıcısı olan Michel Foucault bizzat şunları söylemektedir: ''güncel yaşamın psikiyatrize edilmesi dikkatle incelenecek olursa, gücün görünmeyen eli olduğu anlaşılacaktır''.


BİYOPOLİTİKA VE GÜCÜN TEKNOLOJİSİ


Güç sahibi olan insanlar, diğer insanların üzerinde hakimiyet sahibi olabilmek için teknolojinin gücünü, biyopolitika prensiplerine uygun olarak kullanırlar. Kapitalizm'de kullanılan bu araçlardan bazıları örneğin istatistik, psikoloji ve sosyolojidir.


İnsan doğduğu andan itibaren, hatta doğumundan önce bu kontrol mekanizmasının bir parçası oluyor. Doğar doğmaz insanın tüm kayıtlarını tutan ve onu numaralayan bir sisteme kaydediliyor.

Bebekler tıbbi tesislerde doğuyorlar ve neyin 'normal' olduğuna, neyin 'anormal' olduğuna onlar karar veriyorlar. Bebeği inceliyorlar ve onu belli bir yapıya kategorize edebilecek bir dizi prosedürler uyguluyorlar.

Belki çok uzun zamandır bu böyledir fakat her zaman böyle değildi. Tüm bunlar insanın özel ve mahrem yaşamının konularıydı. Günümüzde ise tüm bu ritüeller ''güç'' sahiplerinin dünyasına katılabilmek, bazı hakları ve çıkarları elde edebilmek için şart olmuştur. Oysa tüm bu haklar ve çıkarlar yaşamın çoğu alanında işlevsizdir.

Ve tüm hayatımız boyunca bu böyle devam eder, belli yaşlara ulaştığımızda, evlendiğimizde, ayrıldığımızda yani tüm önemli dönemlerimizde yaptıklarımız ve yapacaklarımız resmi kurumlar tarafından tutanak olarak kaydedilir. Peki ama neden?


Günümüzde eğitim zorunlu olduğu halde cehalet zirvelere tırmanabiliyorsa, eşit haklara sahibiz denildiği halde zengin ve fakir uçurumu açılıyorsa, çalmak yasak olduğu halde insanlar öncelikli olarak yasa tarafından madur ediliyorsa, mercek altına aldığımız her şey yarım yamalak ve işlevsiz olduğu görülüyorsa, bunun tek bir nedeni vardır, sürekli halletmeniz gereken prosedürler, okul kayıtlarınız ve benzeri şeylerle yaşamınız denetlenebilir ve kontrol edilebilir bir düzeyde tutulmaktadır.


PEKİ BİYOPOLİTİKANIN KURALLARI NELERDİR?


Bu konsepti etkili kılan şey 'norm' lardır. Foucault bu bağlamda 'Norm' ve 'Yasa' diyor. Norm, bireyin özel ve kendine has yaşamını ele alırken, yasa toplumsal yaşamı istediği gibi düzenliyor.


Başka isanların haklarını ve sınırlarını dikkate almak söz konusu olduğunda normlar yalnızca sosyal davranışları belirlemez. Hissetmek, dansetmek ve hatta öpmek ve cinsel ilişkiler için dahi kurallar bulunur. Hayatın tüm alanlarında ve hayatın sonuna kadar neyin doğru ve neyin yanlış olduğunu söyleyen kodlar bulunmaktadır.


Foucault diyor ki, Küresel gücün tüm başarısı, insanları bu normlara uygun olmaya zorlamak için her şeyi yapmalarından kaynaklıdır. Başka bir deyişle: Bir şeyin yanlış mı doğru mu olduğunu hiç sorgulamadan kendinden istenileni yapmak! Tüm bunların, bu içi boşaltılmışlığın üzerine bir de bu kurallara uyulduğu taktirde herkesin mutlu olacağı sözü geliyor.


PEKİ YA ÖZGÜRLÜK?


Biyopolitikanın en büyük başarısı, dilenen sonucu görünmez bir şekilde elde etmektir. Yönetim size nasıl giyinmeniz gerektiğini doğrudan dikte etmek fakat bunu reklamlar ve broşürlerle endirekt yapar. Tüm araçları kullanarak sana neyin iyi/kötü veya neyin normal/anormal olduğunu söyler. Bunun için ebeveynler ve okullar tüm emirlere uyarlar. Tüm bu süreçler bizim davranışlarımız, düşüncelerimiz, eğilimlerimiz vs. üzerinde belirleyici etkiye sahip olur.


Bu bakış açısına göre insan özgür olmadığı halde kendini özgür sanmalıdır! Bir ayaklanma olmaması için çalışan mekanizmalar vardır. Örneğin futbol maçları, filmler, riskli aktiviteler ve yaşam alanınızda sizi eğlence içerisinde tutan, yarattığı stresi atarak oyalandığınız zaman dilimlerinde özgür olduğunuzu düşünmenizi sağlayan her şey...


Foucault'e göre insanın üzerinde kurulan bu güce baş kaldırabilmenin yolu eleştirel düşünce geliştirmektir. Biyopolitikayı sınırlamak ve onu yönlendirmek için ''neden'' sorusunu sormak, eleştirmek, davranış, duygu ve düşünceleri bağımsız hale getirmek gerekiyor. Yani ruhsal gelişim için sürekli dile getirdiğim gibi ''kalıpları kırmak ve etik olmak''.


Ne var ki, gerçek özgürlüğü hak etmesi için insanın etik değerlere hakim ve sadık olması gerekir. Aksi taktirde küresel gücün kontrol etmediği bir dünya'da her kes bir başkası üzerinde güç sahibi olmak isteyecek ve böyle bir ortam çok daha kaotik ve içinde yaşanmaz olacaktır.


Velhasıl, söz döner dolaşır yine aynı yere gelir, insan ne yaşıyorsa hak ettiği için, aklını kullanmadığı için, öz'üne sahip çıkmadığı, özünü reddettiği için, aklını kullanmadığı için yaşıyor.





Tanıtılan Yazılar
Daha sonra tekrar deneyin
Yayınlanan yazıları burada göreceksiniz.
Son Paylaşımlar
Arşiv
Etiketlere Göre Ara
Bizi Takip Edin
  • Facebook Basic Square
  • Twitter Basic Square
  • Google+ Basic Square
bottom of page